|
![]() |
|||||||
AB Gerçeği ve TürkiyeYazan: Doğu SİLAHÇIOĞLU on 12 Kasım, 2006 09:00:00
AB Raporu8 Kasım 2006'da yayımlanan "İlerleme Raporu ve Stratejik Belge" , AB-Türkiye ilişkilerine yeni bir boyut getirdi. Müzakereler tehlikeli bir noktaya geldi. AB'nin temel talebi; Türkiye'nin "Gümrük Birliği Anlaşmasına Ek Protokol" gereğince deniz limanlarını Rum bandıralı gemilere; hava limanlarını ise Rum bayraklı uçaklara açması!.. Türkiye; Rum Yönetimi'nin tanınması anlamına gelecek ve karşılığında belki de hiçbir getiri elde edemeyecek bu hareket tarzından uzak duruyor. Rumlar ise, AB tarafından alınmış "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerindeki tecridin kaldırılması" yolundaki karara rağmen ileri adım atmıyorlar. Finlandiya Dönem Başkanlığı, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi arasında uzlaşma sağlamak amacıyla bir girişim başlatmış bulunuyor. Magosa Limanı, Maraş Bölgesi ve Ercan Havalimanı'nı gündeme getiren bir planın varlığından söz ediliyor. Ama Türkiye açısından ödün içerikli olduğu söylenen plana ilişkin henüz açıklanmış bir metin yok!.. Yeni belgeye göre, "Kıbrıs" tan sonra ikinci temel sorun, "düşünce ve ifade özgürlüğü alanındaki yetersizlikler". Bunu "asker-sivil ilişkileri", "azınlık hakları", "dinsel özgürlükler" ve "yargı bağımsızlığı" alanındaki sorunlar izliyor. Raporda "Güneydoğu" da değinilen konular arasında!.. Ve satır aralarında, Türkiye'de "Lozan'da belirtilenlerden farklı azınlıklar" ın bulunduğu vurgulanıyor!.. AB Komisyonu, belirlenen sorunların çözümüne ilişkin Konsey'e sunulmak üzere henüz bir tavsiye kararı almış değil. Bunu, 14 Aralık'ta gerçekleştirilecek devlet ve hükümet başkanları doruğu öncesine bıraktı. Bu tarihe kadar Türkiye tarafından çözüm için bir adım atılmadığı takdirde, Komisyon'un Konsey'e götüreceği önerinin ne olabileceği yolunda değişik görüşler var. Bunlar arasında, "müzakerelere belli bir süre ara verilmesi" ya da "müzakerelerin belli başlıklar içeren bir bölümüne ara verilmesi" de seçenekler içinde yer alıyor!.. "Müzakerelerin askıya alınması" ise olasılık dışı! Çünkü bu uygulama, yalnızca ağır ihlallerin ortaya çıkması halinde ve de üye ülkelerden birinin önerisi üzerine Konsey'in alacağı karara bağlı. Türk hükümeti dayatmaları kabul etmektense, kendisi için uygun olacak bir seçeneğin Konsey tarafından kabul edilmesi beklentisi içinde! Doğru bir yaklaşımla, Kıbrıs Türkleri üzerinde var olan tecrit kalkmadıkça, adım atmamaya kararlı! Bunu 2007 seçimleri sonrasına ertelemeye niyetli görünüyor. Ne var ki anlaşmazlığın bu noktaya gelmesinde de ihmali büyük!.. Şimdi değişik olasılıklar gündemde. Avrupa Komisyonu Başkanı Barosso : "15 Aralık'a kadar Türkiye'nin limanları Rum mallarına açılmalı", "Limanların Rum mallarına açılması yasal yükümlülüktür", "Kıbrıs sorunu sürse de Türkiye ile müzakereler devam edecek" derken, Konsey'in muhtemel tavrını gözler önüne seriyor. Görünen gelecekAvrupa'da Türklere ve Türkiye'ye ilişkin çok farklı değerlendirmeler var!.. Siyasiler arasında Türkiye'nin bölgesel önemini kavrayarak, bugünkü yapısıyla varlık sürdürmesi gerektiğini görenler olduğu gibi; birçok alanda yeniden şekillendirilmesi gerektiğini ileri sürenler de var!.. Sevr'in koşullarını örtülü şekilde gündeme getirenler de var!.. Türkiye'ye egemen olmayı amaçlayan bu çevreler, ona yeni bir siyasal şekil vermeyi düşlüyorlar. Bu düşüncenin AB içinde taraftarları olduğu gibi, Türkiye'de de yandaşları var. Türkiye'nin AB'ye üye olması ya da olmaması iki taraf açısından da fazla bir önem taşımıyor!.. Hedef; ortak amaçların gerçekleştirilebilmesi!.. Ve bu yoldaki çabalar, Türk insanına demokrasi ve özgürlük adına sürdürülmekte olan bir mücadele olarak gösteriliyor!.. Ortak paydaTürkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi; halk egemenliğine, bağımsızlığa, çağdaşlığa ve laikliğe dayanıyor. "Tekil devlet" yapısı esas alınmış!.. Türk ulusunun ortak umudu ve beklentisi; Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığının bu yapıyla devam etmesi!.. Bu umut ve beklenti içinde, "Atatürk İlke ve Devrimleri" , Türkiye Cumhuriyeti'ni bugüne taşıyan en güçlü ortak paydayı oluşturmuş!.. Türkiye'de bu ortak paydayı savunan kurum ve kuruluşlar, yasalarla belirlenmiş görevleri gereğince onun aşındırılmasına karşı koyuyorlar. Bu ortak paydayı güçsüzleştirme girişimleri önünde bir set oluşturuyorlar!.. Egemen güçler, Türkiye'nin ortak paydasını savunan bu kurum ve kuruluşları etkisiz kılmadıkları sürece, Türkiye'yi siyasal açıdan şekillendirebilmenin mümkün olamayacağını anlamış görünüyorlar. Yerli ve yabancılardan oluşmuş bir ittifak, bu yolda engel gördüğü her hedefe saldırıyor. Aydınlanmayı, çağdaşlaşmayı, özgürlüğü, demokrasiyi, laikliği, bağımsızlığı, halk egemenliğini, tekil devleti bir değerler manzumesi olarak kabul eden ortak paydayı; yani "Atatürk İlke ve Devrimleri" ni, her nasılsa AB yolunda bir engel olarak niteliyor! Gelinen noktaUlus tümlüğü ve ülke bütünlüğü tehlikeye girmeksizin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda yer alan temel nitelikler esirgenmek koşuluyla gerçekleştirilecek bir AB üyeliği (eşit üyelik), çağdaş uygarlığın ötesini hedefleyen bir Türkiye için uygun bir hareket tarzı olarak görülebilir. Ancak, bu yolda atılan adımlar, tam üyelik gerçekleşmediği takdirde, Türkiye'yi artık geri dönüş yapamayacak kadar uzak bir noktaya götürmemeli; üstlenilmiş ya da yerine getirilmiş sorumluluklar, Türkiye'nin varlığını bugünkü yapısıyla devam ettirmesi önünde engel teşkil etmemelidir. AB'ye üyelik sürecinde en tehlikeli sonuç; bu uğurda gerçekleştirilen girişimler sonrasında, Türkiye'nin "ulus tümlüğü" nü sürdürmede ve "ülke bütünlüğü" nü esirgemede, çözümü olanaksız sorunlarla karşı karşıya kalmasıdır! Bugün bu tehlikenin varlığına işaret eden gelişmeler yaşanmaktadır!.. Türkiye, AB yolunda alacağı kararlarda, kendisine her zaman doğru yolu öğütlemiş bir sese kulak vermelidir: "Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur... Artık vaziyeti düzeltmek için, mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi... Halbuki hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir." ATATÜRK, 6 Mart 1922, TBMM |
|
|||||||
![]() |